Zeki Teoman’ın
dedesinin dedesi İsmail Bey, Bilecik-Bursa dolaylarında bir Yörük beyidir. Bir
karışıklıktan yararlanır ve vali benim diyerek Bursa Valilik makamına gidip
oturur. Padişah Abdülmecit, onu Bursa’dan uzaklaştırmak için Kıbrıs valiliğine
atar. İsmail Bey, İngilizleri Kıbrıs’a sokmamak için uğraşır, başaramayınca da
intihar eder. Bayraktar Camii’nin avlusuna gömülür. Oğlu Mustafa Bey ticaretle,
Mustafa Bey’in oğlu Hüseyin Bey ise
çiftçilikle uğraşır. Hüseyin Bey’in oğlu, A. Zeki Teoman’ın babası
Mehmet Tevfik Bey, İngilizler tarafından Oxford Üniversitesi’nde okutulur.
Mehmet Tevfik Bey, öğrenimini tamamladıktan
sonra, İngilizlere hizmet etmemek için, Anadolu’ya, Gülnar ilçesine
kaçar. İlçe merkezi Gilindire’de Tapu Müdürü olur. Mehmet Tevfik Bey, günümüzde
Gilindireli (Aydıncıklı) yaşlılar arasında Tapucu Mehmet Efendi olarak
bilinmekte olup, Gülnar ilçesine yerfıstığını getiren ve ekimini sağlayan ilk
kişidir.
Mehmet Tevfik Bey,
Gilindire’nin ileri gelen ailelerinden Göğ Eselerden Kolcu (Tekel Memuru) İbil
Ağanın kızı Şerife ile evlenir.
Böylelikle daha sonraları I. Dönem İçel Milletvekili olan Ahmet Şevki Göklevent
ile akraba olur.
A. ZekiTeoman, 9 Mart
1912 yılında Gilindire’de doğar. Üç yaşına gelince de Gülnar ilçe yönetiminin
Gilindire’den ayrıldığı ve yeni bir ilçe merkezi aradığı yıllar gelip çatar.
Gülnar’a bağlı yayla
köylerinden hiçbiri, ilçe merkezi olmayı kabul etmeyince göçebelikten bıkan
Kaymakam Gani Bey (Urfa), görevini bırakıp gider.
1915 Mayıs’ında ilçe
yöneticileri, hem Müftü hem de Malmüdürü vekili, Müderris Mustafa Fevzi (Kırıt)
Hoca, Tahrirat Kâtibi (Yazı İşleri Müdürü) Ahmet Şevki Göklevent, Tapu Müdürü
Mehmet Tevfik Bey, Zeyne ve Ovacık nahiye (bucak) müdürleri ve köy
muhtarlarıyla Bozağaç Köyü'nde toplanırlar. Memurların en yaşlısı Tapu Müdürü,
Qxford çıkışlı Mehmet Tevfik Bey’i kaymakam vekili seçerler. 27 Mayıs 1916'da ilçe
yöneticileri, Hanaypazarı'na gelir. Önce Kaymakamlık çadırı, çevresine de diğer
dairelerin çadırları kurulur.
Zeki Teoman, Gülnar
Fevzipaşa İlkokulu’da okurken, okula Talât Bey
adında bir başöğretmen atanır. Talât Bey bir izci grubu kurar ve onlarla
çevre gezileri yapar. Zeki Teoman bunlardan birini şöyle anlatır: “İzcilerle
Gilindire (Aydıncık) gezisi yaptık. Bu benim ilk gezindi. Baştangeçtilerle dolu
bir gezi oldu. Doğduğum yerin denizini, dedemin evini, anıtmezar Dörtayak’ı,
topluluk kurallarını o gezide öğrendim.”
Zeki Teoman, ilkokulu
bitirince okumak ister ancak Gülnar’da ortaokul yoktur. Bir bakırcının yayına
çırak girer. Kalaycılığı öğrenir, bakırcılığa geçer. Bir gün ustası sövüp
sayar. Teoman da karşılık verir. Bu kez de ustası üzerine yürür. Kaçış o kaçış.
Daha sonra bir yıl babasının yanına, Tapu dairesine gidip gelir. Kendi deyişiyle,
“kâtip yamaklığı” yapar. Gece toplantılarında, büyükler ona şiir okutur.
Ardından “Bu çocuk adam olacak,” derler. Büyük halası da, “Milli Eğitim Müdürü
olasın, oğlum” diye hep dua eder. Teoman, halası ve duasıyla ilgili olarak
şunları anlatır:
“Büyük halam Mustafa
Kemal’den sonra en büyük adamın Milli Eğitim Müdürü olduğunu sanırdı. Çünkü
Milli Eğitim Müdürü rahmetli Kâmil Bey kasabada törenle karşılanmıştı. Halamın
da ömründe törenle karşılanan bir tek kişi vardı, o da Milli Eğitim Müdürüydü.”
Zeki Teoman, daha ilk
gençlik yıllarında bile okumaya ve yazmaya çok düşkündür:
“… Ara sıra elimize
geçen Silifke’nin ‘Taşeli’ gazetesini evire çevire okurduk. Hele elimize bir
kitap geçmesin, elden ele dolaştırırdık. Üzerinde tartışmalar yapardık. Bir gün
arkadaşlarıma:
-Gelin bir gazete
çıkaralım!
Dedim. Düzeni kendimize
göre olan “Gülnar” adlı gazeteyi çıkardık…”
El yazısıyla
çıkardıkları gazeteyi arkadaşları da yazarak çoğaltırlardı. Birini camiinin
duvarına, bir başkasını okulun kapısına asarlar diğerlerini de dağıtırlardı.
Birinci sayıda Gilindire’ye yaptıkları geziyi anlatır. İkinci sayıda kasabanın
ortasındaki mezarlığın daha sapa bir yere kaldırılmasını, gece korktuklarını
yazar. Kaymakam Şefik Bey yazıları okur ve çok beğenir. Bunun üzerine kaymakam
onu yardımcı öğretmen yapar. Ama bir gün sabrı taşar ve Kaymakamın oğlunu
döver. Korkusundan kaçıp, Çukurasma köyündeki
çiftçileri Şükrü’ye sığınır ve iki gün dışarı çıkmaz. Daha sonra Kaymakam ona
suçun oğlunda olduğunu söyler ama Teoman bir daha okula dönmez. Çıkardığı
gazetenin üçüncü sayısında bu olayı anlatır. Okuyanlar çok beğenmiş yazıyı.
“… Beğenmişler ama,
Kaymakam Bey:
-Bir daha gazete
çıkarmasınlar!
Demiş. Bu da son oldu…”
diyor Zeki Teoman.
Zeki Teoman alın
teriyle kazanılmayan paraya tamah etmez, onu ‘yolda buldum’ diyerek cebine atıp
harcamaz:
“ Bir gün hükümet
konağının önünde, bir zarf içinde “10” lira buldum. Sahibini günlerce aradım,
bulamadım, babama:
-Babacığım! Peki şimdi
bu para ne olacak. Başkasının parası cebimde durdukça üzülüyorum. Sanki biri
bana, bu parayı nerden aldın, diyecek gibi geliyor.
Yollu sordum. Babam
benden bu sözü bekliyormuş:
-Sahibi bulunmayan
paralar ya Kızılay’a ya da Türk Hava Kurumuna verilir.
Dedi.Götürdüm Türk Hava
Kurumuna yatırdım. Kurum Başkanı Müftü Mehmet Altın:
-Sağol oğlum! Hava
Kurumuna yardım Tanrı borcudur. Yardımın sevabı namaz kılmak kadar büyüktür.
Dedi. Gazi Mustafa
Kemal adlı bir kitap armağan etti…”
Bir süre sonra okumak
için evden kaçar ve 1932’de Adana Öğretmen Okulu’nu bitirir. 1933-1934 öğretim
yılında, Mardin Gazi İlkokulu öğretmeniyken bir yılda üç üstünbaşarı alır. O,
Türkiye’de bir yılda üç üstünbaşarı alan tek öğretmendir. 1936’da da Gazi
Eğitim Enstitüsü’nde Tarih, Coğrafya Öğretmenliği yeterlilik sınavını kazanır.
Askerliğini Yedek Subay
olarak yaparken, 1942’de Doğu Anadolu sınırlarında birçok silahlı çatışmaya
katılır, Heretil Köyü’nde meydana gelen bir Türk-Rus çatışmasını yönetip
kazanır.
1950’de ezanın Arapça
oluşunu kınadığı için Milli Eğitim Müdürlüğünden uzaklaştırılır. 1956 yılında
hürriyet ve devrimleri savunduğu için sürülür. 1958-1959 öğretim yılında
İstanbul Kartal Merkez İlkokulu öğretmeniyken, Türkiye’de ilk kez “eğitimi güç
çocuklar” konusunu ele alarak bir “gecikenler sınıfı uygulaması” yapar. Ertesi
yıl ve sonra birçok ilkokulda, bakanlıkça deneme sınıfları açılır. 1959’da
hapsedilir, öğretmenlikten atılır. 30 Mayıs 1960’da yeniden öğretmenliğe
alınır.
Öğretmen, Başöğretmen,
İlköğretim Müdürü, Türkçe-Edebiyat Öğretmeni ve Milli Eğitim Müdürü olarak
görev yapan Zeki Teoman, 1972’de emekliye ayrılır. 1975 yılına kadar
istanbul’da hiçbir ilkokula “Cumhuriyet” adının verilmediğini fark edince,
Caddebostan’da yaptırılan bir okula Cumhuriyet İlkokulu adını verdirir. 1984’te
Kadıköy Söğütlüçeşme camiinin minaresine ay yerine ayyıldız dikilmesine öncülük
eder.
Teoman, şiirde yeni bir
ölçü, “sözcük ölçeği” kuramı önerir, bu şekilde yazdığı şiirlerini “Kazanç”
adlı kitabında toplar. Nurullah Ataç, 15/6/1952’de Teoman’a bu konuda şunları
yazar:
“Teoman!
Gönderdiğin dört yırı
okudum. Ölçek değişikliğini önce yadırgadım. Sonra Aruz ölçeği, Hece ölçeği
olur da neden Sözcük ölçeği olmasın, dedim. Gel bu ölçeğe Tilcik ölçeği
diyelim.
Ama benim için yır ve
yırın güzelliği konudur. Daha başka yırlarını da beklerim.”
Arif Nihat Asya ise
şunları yazar:
“Zeki!
Yırların güzel. Sözcük
ölçeğin yepyeni. Seninle öğüneceğimiz günler yakın. Seni izliyorum. Gözlerinden
öperim.”
28 kitabı yayımlanan A.
Zeki Teoman 10 Mart 1990’da vefat eder. İçel Mektubu, Amazon Mirina, Okula
Kaçan Çocuk, Gülnar Hatun, Kadıköy’ün Öyküsü, Kıbrıs’ın Öyküsü, Portakal Kokulu
Mektup, Öğretmen Yaşar, Kazanç yapıtlarından bazılarıdır.
İyi ki paylaştınız, okumayı ondan öğrenmiştim. Öğretmenimin ruhu şadolsun.
YanıtlaSil