1960 başlarında, Gülnar-Anamur karayolu, Gilindire içerisinde, deniz
kenarından değil de daha yukarıdaki eski yoldan geçerdi. O eğri büğrü, dar yol,
olduğu gibi bırakılmış ve yenisi için kıyıdaki tarlalar kamulaştırılmıştı.
Bizimki de kamulaştırılan alanlar arasındaydı. Merkezde, Nazilli mevkiinde,
yolun güneyinde, denize doğru daralan üçgen şeklinde, yarım dönümünden fazla
bir burun kalmıştı bize. Ne bina yapılır, ne ekilir ne de dikilir; tapulu ama
işe yaramaz bir arazi.
Daha sonraları, bomboş duran bu yerde,
turistler çadır kurmaya başladı. Deniz, hemen önlerinde. Yüzerler, su
kayağı ve sörf yaparlardı. En sık da lisede okuduğum yıllarda tanıdığım Fransız
vatandaşı Gerard gelirdi, ailesiyle. Çocuklarımız birlikte oynar, ara sıra ya
lokantada ya da bizim evde akşam yemeklerinde buluşurduk.
1990 başlarıydı. Yaz tatilindeydik. Onlar da gelmiş ve bizim yere kamp
kurmuşlardı. Bir gün yanlarına gittim. Kavurucu yaz güneşi, inişe geçmiş; dağ
da gölgesini yollamıştı çadırlarının üstüne. Oturulacak yeri ve sırt kısmı,
mavi beyaz çizgili bezden, katlanır sandalyeler çıkarılmıştı dışarıya. Elimizde
buzlu whisky, denize karşı oturmuş sohbet ediyorduk. Bir ara fizik hocası olan
arkadaşım Gerard, “ Benim hanım, bugün çarşıda erkek aramış,” demesin mi!
Karısı Joelle de “ Amma da abarttın şu küçük olayı; oldu bir kere,” deyince
iyice meraklanmaya başladım.
Kadın, sarı plastik kaplı sözlük elinde,
çarşıya meyve almaya gitmiş. O yıllarda çarşı da çarşı olsa! Müşterinin
aradığı değil, bakkalın sattığı bulunurdu. Bazı dükkânların önünde, birkaç
küçük sandık içinde domates, kavun, karpuz, patates, soğan satılırdı. Doğru
dürüst ne sebze bulunurdu ne de meyve.
Joelle, meyve ve sebzenin de satıldığı bir dükkâna girince, “Erkek var
mı” demiş. Satıcı, bir kadına bakmış bir de kendine. “ Benden iyi erkek mi
olur,” diyecekmiş ama diyememiş; biliyormuş, Joelle’in benim arkadaşım
olduğunu. Cevap verememenin mahcubiyeti içinde bakıp kalmış kadına. Joelle yinelemiş dileğini: “Erkek
istiyorum.” Bizim yiğidi sarmış bir
telaş. “Ne yapsam ki” deyip duruyormuş. Kadın ise bir anlam veremiyormuş
satıcının yüzündeki ifadeye. Yanlış mı telaffuz ettim acaba diyerek, sözlüğü
açıp göstermiş: “Erik” yazıyormuş, Fransızca sözcüğün karşısında. Bakkal, “Yok”
diyebilmiş sadece. Kocaman da bir “Oh!” çekmiş, kadın gidince.
Joelle, bir yerlerde hata yaptığını sezmiş ama anlayamıyormuş neyin ne
olduğunu. Dışarıda açmış sözlüğünü, bakmış “Erkek” sözcüğüne. Kızarmış yüzü.
Gülsün mü, ağlasın mı düştüğü duruma. Dönünce de anlatmış gafını kocasına.
Gülüşmeler yükselmiş deniz kıyısından.
Gerard anlatamıyordu bile olup biteni kahkaha nedeniyle. Bu arada içkisi
genzine kaçmış, gülmeyi bırakmış, öksürmeye başlamıştı. Kızı lafa karıştı. “
Anne! Söylesene bakkal nasıldı?” Joelle, gülerek yanıtladı: “ Yakışıklıydı; iri
siyah gözleri kocaman açılmıştı.”
Bardaklarımız boşalmıştı bu arada. Lokantadan da kızarmış balık kokusu
geliyordu. “ Haydi, gidelim. Balıklar soğumasın,” dedi Joelle. Neşe içinde
tuttuk lokantanın yolunu. Masa hazırdı. Her şey mükemmeldi. Beyaz şarap da
getirildi sofraya. “ Erkek ” sözcüğü düşmüyordu dillerden. Gülüşmeler sürerken,
ben de anlattım, Fransa’da başıma gelen, buna benzer bir olayı:
Tekel bayiine girmiştim. Tereklerde bin bir çeşit sigara vardı. İlk kez
sigara alıyordum ve markalardan hiçbirini tanımıyordum. Parası da önemliydi
benim gibi bir öğrenci için. Bunlar bir yana, nasıl isteyecektim? Ana sorun
buydu. Paketleri inceliyordum sürekli. Üzerinde bayan resmi bulunan birine
takıldı gözüm. Adı “Fransez”. Telaffuzu da oldukça kolay bir sözcüktü. İyi de
içimi nasıldı acaba? Ayrıca fiyatı da belirtilmemişti. Kararsızdım. Tam o
sırada bayi, “Buyurun” dedi. Bir Fransez
kaç para, deyiverdim. Adam şöyle bir irkildi. “ Bana ne soruyorsun? Çık dışarı,
git kendisine sor” demez mi sert bir ses tonuyla. Aptallaşıp kaldım. Ne yanıt
vereceğimi de bilemedim. Bir paket Fransez desem, olacakmış ama bir Fransez
deyince, iş karışmış. Ben sigara yerine meğer bir Fransız kadınının fiyatını
sormuşum.
Kahkahalar birbirine karıştı lokantada. Duvarlarda yankılandı
seslerimiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder