19 Şubat 2014 Çarşamba

GİLİNDİRELİLER


                         
              Gilindireliler yöredeki diğer insanlar gibi tarım ve hayvancılıkla geçinirdi. Balıkçılık ya da ticaretle uğraşanlarsa bir elin parmakları kadardı. Gilindireliler de yoksuldu, civardaki köylüler de. Ama yokluk içinde olduklarını hiç de belli etmezlerdi. Yokken bile var derlerdi. Farklıydı o yılların insanları. İçtendi davranışları, sahte değildi gülüşleri. Yoktu art niyetleri. Gönül dostuydu, kara gün dostuydu onlar. Onurluydular; istemeyi ve muhtaç duruma düşmeyi hiç sevmezlerdi. Yok demenin ayıp ve küçültücü sayıldığı o yıllarda insanlık vardı, hatır gönül vardı, dostluk vardı, konukseverlik vardı. Hiçbir beklenti yoktu, ‘almak için vermek gerekir’ diye bir düşüncenin esamisi bile okunmazdı.
                 O insanlar yeşil kart, kömür torbası ve erzak dağıtılan günlerde yaşamadılar. Hep verdiler devlete; imeceye girdiler, vergi ödediler. Yoksullardı ama yine de devlete el açmadılar. En yoksulları bile çalmadı devlet kapısını. Alın terinden beklediler ne istedilerse. Erken yaşlanıp erken öldüler ama insanlığı yaşattılar. Ürettiler, dağıttılar ve paylaştılar. Ağa dediler birbirlerine. Ağırladılar, ağırlandılar onurlarıyla.
O günlerin insanı, veren elin alan elden daha üstün olduğunu çok iyi bilirdi. “Vallahi bende de yok” demez, boşuna yemin etmezdi. Camiye yüz metre kalarak sıvamazdı kollarını ve de oraya inandığı için giderdi, birilerinin safında görünmek için değil. Tertemizdi yürekleri. Onlardı insanlığı, dostluğu, dayanışmayı, sevgi ve saygıyı yaşatan, destanlaştıran. Onlardı özü de sözü de bir olan.
                   Ben de bu insanların yaşadığı yerde ve zamanda doğmuş olmaktan, onları tanımaktan hep gurur duydum. Ama gün oldu, devran döndü.  O insanlar teker teker çekip gitti. Gelenler de onların yerini tutamadı. Tüm yurtta olduğu gibi orada da almaya gelince koşan, vermeye gelince kaçan bir kuşak türedi. Ver elini diyene uzatılmaz oldu eller ama al elimi diyene çoğaldı sarılanlar…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder